Velayet Davası
Velâyet; 18 yaşından küçükler veya istisnaî olarak kısıtlı ergin çocukların bakımı, korunması ve yetiştirilmesi için anne-babanın, çocukların kişiliklerinin ve mallarının korunmasıyla ile onların temsili konusunda sahip oldukları hak, yetki ve ödevlere velayet denmektedir.
Velayet TMK m.335. Maddesinde düzenlenmiş olup “Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velâyeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velâyet ana ve babadan alınamaz. Hakim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velâyeti altında kalırlar.” denilerek 18 yaşından küçükler veya istisnaî olarak kısıtlı ergin çocukların velayetinin anne ve babaya ait olduğu belirtilmiştir. TMK nın 336. Maddesi gereğince Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velâyeti birlikte kullanırlar. Evlilik birliğinin sona ermesi yani tarafların boşanması halinde hâkim, velâyeti eşlerden birine verebilir. Velâyet, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana eşe aittir. Eğer anne-baba evli değilse velayet hakkı anneye ait olacaktır.
Velayet bir hak olduğu kadar ödevdir. Bu nedenle velayet hakkı başkasına devredilemeyeceği gibi anne veya babanın bu haktan feragat etmesi de mümkün değildir. Akrabalık derecesi ne kadar yakın olursa olsun akrabalık velayet hakkı sağlamaz.
Ortak Velayet Nedir
Makale İçeriği Neleri İçerir?
Ortak velayete ilişkin temel ilkeler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi EK 7 Numaralı Protokol’ün 5. maddesinde yer almaktadır. Protokol’ün “Eşler Arasında Eşitlik” başlıklı 5. Maddesinde: “Eşler, evlilik bakımından, evlilik süresince ve evliliğin bitmesi halinde, kendi aralarındaki ve çocuklarıyla olan ilişkilerinde, özel hukuk niteliği taşıyan hak ve sorumluluklar açısından eşittir. Bu madde, devletlerin çocuklar yararına gereken tedbirleri almalarına engel değildir.” denilmektedir. Anılı protokolün uygulanmasına dair kanun 25.03.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanması ile yürürlüğe girmiştir.
T.C. Anayasası’nın 90. maddesi uyarınca usulüne uygun yürürlüğe girmiş Milletlerarası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu yine usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların farklı hükümler içermeleri durumunda çıkan uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümlerinin esas alınacağı düzenlenmiştir. Şu halde yukarıda belirtilen protokol iç hukukumuzda uygulanabilecektir.
Nitekim Yargıtay Hukuk Dairesi’nin 20.02.2017 tarihli, 2016/15771 E. ve 2017/1737 K. sayılı Kararı ile ortak velayetin mümkün olduğu belirtilmiştir.
Ortak velayet hakkının tanınması ile anne ve baba ortak şekilde karar almaktadır. Ortak velayet kararının mahkemece verilebilmesi için ilk şart tarafların bu konuda taleplerinin olmasıdır. Ya eşler birlikte talepte bulunabilirler yada bir eşin talebinin diğer eş tarafından kabul edilmesi ile bu şart sağlanacaktır. Diğer bir şart ortak velayetin çocuğun üstün yararına uygun olmasıdır. Ortak velayet konusunda hakime takdir hakkı tanındığı için somut olayda ortak vekaletin küçüğün yararına olup olmadığı hakim tarafından takdir edilecektir.
Velayetin Değiştirilmesi Davası
Velayetin değiştirilmesi davası; çocuk üzerinde velayet hakkı bulunan anne veya babadan velayet hakkının alınıp diğer tarafa verilmesine ilişkin açılan davaya velayetin değistirilmesi davası denir.
Türk Medeni Kanunu’nun “Durumun Değişmesi” başlıklı 183. maddesinde; “Ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde hâkim, resen veya ana ve babadan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alır.” hükmüne yer verilmiştir.
Madde metninden de anlaşılacağı üzere sayılan sebepler sınırlı sayıda değildir. Bu sebepler dışında başka bir sebeple de velayetin değiştirilmesi mümkündür. Örneğin çocukla kişisel ilişki kurulmasını engelleme, çocuğun fiilen velayet hakkı olmayan kişinin yanında bırakma, velayeti kendisinde bulunan annenin ya da babanın yeniden evlenmesi, velayet hakkı kendisine verilen tarafın bir başka yere gitmesi, ölüm veya velayet görevinin kullanılmasının engellenmesi velayetin değiştirilmesi gibi sebepleri saymak mümkündür. Esasen buradaki temel koşul çocuğun menfaatinin korunmasıdır. Yasada belirtilen velayetin değiştirilmesi sebepleri olsa dahi çocuuğun menfaati velayetin değiştirilmesini gerektirmemesi halinde velayetin değiştirilmesi talebi ret edilecektir.
Önemli bir hususu belirtmek gerekir ise velayet kendinde olan anne veya babanın yeniden evlenmesi hali tek başına velayetin değiştirilmesini gerektirmez. Yukarıda da açıklandığı üzere bu durumda hakim çocuğun menfaati gözeterek velayetin değiştirilip değiştirilmemesine karar verecektir.
Velayetin Kaldırılması Davası
Koruma önlemleri başlıklı TMK nın 346. Maddesinde ” Çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde, ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna güçleri yetmezse hâkim, çocuğun korunması için uygun önlemleri alır.” denilerek velayetin tamamen kaldırılabileceği düzenlenmiştir. Velayetin kaldırılmasındaki temel amaç da çocuğun menfaati ve gelişmesini tehlikeye düşüren hallerdir.
Yine TMK nın 347. Maddesinde; Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunur veya çocuk manen terk edilmiş halde kalırsa hâkim, çocuğu ana ve babadan alarak bir aile yanına veya bir kuruma yerleştirebilir. Çocuğun aile içinde kalması ailenin huzurunu onlardan katlanmaları beklenemeyecek derecede bozuyorsa ve durumun gereklerine göre başka çare de kalmamışsa, ana ve baba veya çocuğun istemi üzerine hakim aynı önlemleri alabileceği düzenlenmiştir.
Velayetin Değiştirilmesi ve Kaldırılması Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Velayet davasında görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir. Aile Mahkemelerinin bulunmadığı yerde ise görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir. Yetkili mahkeme, ise genel yetki kuralı gereğince davalının yerleşim yeri mahkemesidir.
Yargı Kararları
Hukuk Genel Kurulunun 30.05.2018 tarih ve 2017/2486 E. , 2018/1148 K. Sayılı kararı” …
velayetin değiştirilmesine ilişkin davalar çocuğun güvenliğini doğrudan ilgilendiren davalardır. Bu kadar önemli bir davada, velayet hakkına sahip anne ya da babanın, kural olarak temsil olunanın menfaatine hareket ettiği kabul edilse dahi her zaman çocuğun yararına davranmayacağı, herhangi bir sebeple çocuk aleyhine hareket ederek onun zararına bir durum yaratma ihtimali olduğu da tartışmasızdır. Olağandır ki, bu tür davalarda davanın açılış amacı da diğer tarafın çocuğun menfaatine aykırı davrandığı iddiasıdır. O hâlde çocuk ile yasal temsilcisi arasında bir menfaat çatışmasının olduğu kabul edilerek TMK’nın 426. maddesinin ikinci fıkrası gereğince küçüğe bir temsil kayyımı atanması gerekmektedir. Somut olayda davacı ile davalının boşandıkları, boşanma davası sırasında müşterek çocuğun velayetinin davalı babaya verildiği, davacı annenin ise davalının velayet hakkından doğan yükümlülükleri yerine getirmediğini belirterek dava açtığı anlaşılmaktadır. Bu durumda küçük ile davacı anne ve davalı baba arasında menfaat çatışmasının bulunduğu açıktır. Buna göre küçüğü davada temsil etmek üzere kayyım atanması için (TMK m. 426/2) yetkili vesayet makamına ihbarda bulunulması, atanacak kayyımın duruşmaya çağrılması ve göstermesi hâlinde delillerinin toplanması ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi yerinde olacaktır…”Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 3.5.2017 tarih ve 2017/1277 E., 2017/5314 K., sayılı kararı “.. : Davacı büyükbaba; velayet sahibi annenin eşini öldürdüğünü ve bu sebeple cezaevinde olduğunu iddia ederek, “dava konusu küçük Mira Su’nun velayetinin kaldırılmasını talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Velayet kamu düzenine ilişkin olup, re’sen araştırma ilkesi geçerlidir”. Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesine göre, çocukları ilgilendiren davalarda, iç hukuk gereğince, çocuklarla velayet sorumluluğuna sahip kişiler arasında çıkar çatışmasının söz konusu olması halinde çocukların, adli merci önündeki kendisini ilgilendiren davalarda bir temsilci atanmasını ön sorun görmektedir (Söz. m. 4). Çocuklar ile velayet sorumluluğuna sahip olan anne arasında çıkar çatışmasının bulunduğu nazara alınarak çocukları davada temsil etmek üzere kayyım atanması için (TMK m. 426/2) yetkili vesayet makamına ihbarda bulunulması, atanacak kayyımın duruşmaya çağrılması, göstermeleri halinde tarafların ve kayyımın delillerinin toplanması ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik hasım ve eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır…”
Eskişehir Avukat Oğuz Özdemir
Not: Bültenimizde yer verilen açıklamalar, ilgili mevzuat çerçevesinde konuyu genel hatlarıyla ele alır tarzda hazırlanmıştır. Size özel detaylı bilgi için büromuzla veya avukat bir meslektaşımız ile bağlantıya geçmenizi tavsiye ederiz. İletişim için tıklayınız.
Bu site sadece bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup, sitede yer alan bilgilendirmeler Türkiye Barolar Birliğinin ilgili düzenlemeleri uyarınca hazırlanmıştır.
Saygılarımızla
Avukat Oğuz Özdemir Hukuk ve Danışmanlık Bürosu
Not: Bültenimizde yer verilen açıklamalar, ilgili mevzuat çerçevesinde konuyu genel hatlarıyla ele alır tarzda Hukuk Bülteni kategorisinde yer alıp, Hukuk Bülteni Avukatı tarafından hazırlanmıştır. Size özel detaylı bilgi için büromuzla veya avukat bir meslektaşımız ile bağlantıya geçmenizi tavsiye ederiz. İletişim için tıklayınız.
Bu internet sitesindeki her türlü bilgi Eskişehir Barosuna kayıtlı Oğuz Özdemir Hukuk Bürosu tarafından yalnızca bilgilendirme amacıyla, Türkiye Barolar Birliği tarafından belirtilen ilgili düzenlemeleri uyarınca hazırlanmıştır. Bu Makale Eskişehir Hukuk Bülteni Avukatı Oğuz Özdemir tarafından onaylandı!